Arkadaşlık Üzerine Bir Hikaye
Tesadüfen tanımıştım onu. Yazacağım bir yazı parçası için araştırma yapıyordum. Birçok bilgi toplamış, ana bölümünü oluşturan, bilgileri hala bulamamıştım. Bir gazetenin ismini vermişlerdi bana oradan sorun onların arşivinde var demişlerdi. Gazeteye telefon ederek gelip arşivinize bakabilirmiyim diye sordum. ‘Ne için dediler söyledim. Siz bu telefonu arayın onda var verir dediler. Verdikleri numarayı aradım orasının yöresinin ses tonuyla ne istediğimi sordu anlattım. İki saat sonra arabasıyla geçerken istediğim bilgileri getirmişti bana.
Çok hoş sohbet bir adamdı. Gözleri riyasız tertemiz bakıyordu. Birden bire bu gece burada yakınlarınızda bir yerde benimle bir yemek yermisiniz diye sordu. Bir an düşündüm. Olabilir dedim. İki saat sonra bizim eve yakın bir lokantada balıklarımızı yiyorduk.
O sordu ben söyledim. Ben sordum o söyledi veya hiçbir şey sormadan söyleştik işte. Öylesine candan öylesine samimi konuşuyor, ne inceliyor ne kabalaşıyordu konuşurken. Bu yemeğin devamı geldi. İkimizde birbirimize iyi bir arkadaş olmuştuk, çoğu zaman bir bardak çay bir fincan kahve için birbirimizi arıyorduk. Bakışları yumuşak ses tonu şiveli dili tatlı bir dosttu işte. Kocaman bir yüreği vardı. Yöre insanları gibi evvela toprak sonra para zengini olmuştu. Saçları dökülmüş göbeklenmiş ama bakışları çok canlı kalmıştı.
İkimizde birbirimizden bir şey beklemiyorduk. Ama ikimizde alacaklıydık. Bilgi değiş tokuşu yapıyor uzun uzun konuşuyorduk. Çok sıkıntılı zamanlarında, işinin işyerinin bazı problemlerinde, alacaklardan alamadığı paralardan ya da kırdıramadığı çeklerden falan sıkılınca beni arar, ‘haydi bir kahve içelim çene çalalım derdi. Bazen bir on beş dakika bile iyi gelirdi bize. Çok uzun sürmemişti arkadaşlığımız. Sevgimiz laubaliliğe izin vermemişti. Uzak oturmuyordu bize. İşyerinin de çoğu kez önünden geçiyordum. Bu zaman zarfında beni her gün aramış nasılsın diye hatırımı sormuş, arkadaşlığımızı perçinlemişti. Gönlüm ona doğru akıyor, rüzgâr beni ona doğru itiyordu. Bir elektriklenme bir gençlik yaşıyorduk. Hüzünleri kaldırıp atmış günün 24 saat yaşam standardını üç dakikalık telefon konuşmasına bağlamıştık. Yüreğimiz 16 yaşındakiler gibi heyecandan duracak gibi olur, ayaklarım bir müddet yere basmazdı. Ayni şeyleri o da bana söylüyordu. Bunun adı aşk olamazdı. Kaybetmekten korkarcasına yaşanan bir arkadaşlıktı. Ondan çok şey öğrenmiştim. Belki arkadaşlığımız devam etseydi daha çok şeyler öğrenecek bilgi dağarcığımı dolduracaktım.
Bir gün telefon etmedi. Bu kısa arkadaşlığımız zarfında beni her gün aramış sade bir dille hatırımı sormuştu. Günler haftaları haftalar ayları kovaladı hiçbir haber yoktu. Gururum kırılmış ızdırabın sonsuz derinliklerine gömülmüştüm. Ben de onu aramadım. Cebinin evimin ve iş yerinin telefonunu sildim. İş yerinin önünden geçmedim. Kendi telefon numaralarımı da değiştirdim. Kötü haber çabuk duyulur. Demek, sağlığı, sıhhati yerinde diye düşünerek kendimi suçlu çıkarmıyordum. İyimi yaptım kötümü bilmiyorum. (iyi yapmadığımı sonradan anladım) Arkadaşlık ta aşk kadar tevazu ister. Gönlünüz gözünüzden daha iyi görüyorsa, yüreğiniz kulağınızdan daha iyi işitiyorsa, lütfen onu dinleyin. Ben dinlemedim çok üzüntü çektim. Bir adım geri atmadım. Belki iyi belki kötü yaptım. Sevgi ırmağının köprüsünden geçtim, elimi uzatıp suyunda yıkanmadım. Bugün pişman mısın deseler, güzel bir arkadaşlığın yok olduğu için çok pişmanım derim. Sesi hala kulaklarımda ama ne anlatıyor bilemiyorum.
Bu arkadaşlığı burda bitirmiş küçük bir hikâye gibi yazıp bilgisayarıma işlemiştim. Artık üzülmeyecektim. Bundan böyle kimseyle dertlerimi mi? Paylaşmayacak eskisi gibi tüm acı ve ızdıraplarımı içime gömerek yalnız gülen yüzümü gösterecektim. Çünkü acım ızdırabım burada anlatılamayacak kadar sonsuzdu. Onu yüreğimden atmaya kararlıydım. Elveda bile demeyecek kadar beni düşünmeyen bir arkadaşla işim yoktu benim. Bütün bu sözlerin arkasında bile onu kalbimin bir yerinde arıyor kendi inadım içinde, kendi kendime kızıyordum…
Aradan bir sene gibi uzun bir zaman geçti. Bir gün kapımın çalındığında, onu karşımda gördüm. Benden özür diliyor, hem de sitem ediyordu. Bu bir senenin olaylarını bana anlatınca inadımdan utandım. Uzun uzadıya dertleştik. O söyledi, ben dinledim. Ben anlattım o dinledi. Yani sorduk da mı söyleştik? Yoksa sormadan mı dertleştik? bugün bilemem ama şimdi arkadaşlığımız bütün güzelliği ile devam ediyor ikimiz de bir sene içinde sevgimizi ve arkadaşlığımızın kalbimizde daha çok perçinleştiğini anladık. Şimdi gene her fırsatta beraber oluyor dertlerimize çare bulamasak da hiç değilse birbirimizi dinliyor yüreklerimizdeki bizi ezen sıkıntıları bir dosta anlatmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Tanrıdan hepinize böyle güzel arkadaşlar edinmenizi, olan arkadaşlıklarınızı kaybetmemenizi dilerim.
Hepinizi yüreğime sevgiyle kilitledim. Yeni hikâyeler de ya da anılar da buluşmak dileği ile sevgi ve saygılarımla. Hoşça kalın, sıhhatle kalın, mutlu kalın.

arkadaşlığımız bir arkadaşlık beni her gün beni dertleştik bir sene daha çok bir gün her gün